Ülfet Görgülü ile Röportaj

Prof. Dr. Ülfet Görgülü 2023-01-26

Ülfet Görgülü ile Röportaj

Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala’nın bizlerden istediği kadın profili nedir? Yaşadığımız bu dönemin kadınları bu profilin neresindedir?

Öncelikle belirtmek gerekir ki Kur’an-ı Kerim kadın ya da erkeğe insan olarak bakar. Kur’an insan olarak kadın ve erkeğin aynı özden yaratıldığını (Nisâ, 4/1; Zümer, 39/6), beraberce yeryüzüne halifeler kılındığını (En’âm, 6/165; Fâtır, 35/39), beyan yetisi verildiğini (Rahmân, 55/4), Allah nezdinde kerem sahibi olmanın ancak takvaya ermekle mümkün olacağını (Hucurât, 49/13) haber vermektedir. “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk, 67/2) ayetiyle hayatın bir sınanma olduğu, bu imtihanı kazanmanın yolunun salih ameller işlemekten geçtiği bildirmektedir. Allah rızasına muvafık hayırlı çalışmalarının karşılıksız bırakılmayacağı, “Rableri onlara şu karşılığı verdi: Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de ant olsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” (Âl-i İmran, 3/195) ayetiyle müjdelenmektedir.

“Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, itaatkâr erkekler ve itaatkâr kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve Allah’ı çok zikreden kadınlar var ya, işte Allah bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzâb, 33/35) ayetine baktığımızda müslüman ve mümin kadınlar Allah’a itaatkâr, sadık, sabırlı, mütevazı, cömert, iffetli, oruç tutma, zikretme gibi ibadetlere düşkün olarak tavsif edilmektedirler. Aynı niteliklerin müslüman ve mümin erkekler için de zikredildiği görülmektedir. Aslında ayet bize nasıl olmamız gerektiğini, Rabbimizin bizde görmek istediği özellikleri açıkça ifade etmektedir. İman, ibadet ve güzel ahlak sahibi, çevresine duyarlı kullar olmamız istenmektedir.

Öte yandan Asr-ı saadette hanımların Resulullah Efendimize (s.a.s) biatlarından bahseden ayette de mümin kadınlar olarak sorumluluklarımız hatırlatılmaktadır: “Ey Peygamber! Mümin kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, hiçbir iyi işte sana karşı gelmemek konusunda sana biat etmek üzere geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır ve çok merhamet edendir.” (Mümtehine, 60/12) Aslında erkek sahabilerin de Efendimize benzer şekilde biat ettikleri bilinmektedir.

Bugün gerek ferdi gerek ailevi ve sosyal anlamda yaşadığımız problemlerin pek çoğunun arka planında Allah ve Resulüyle olan iletişimimizin zayıf olmasının yer aldığını söylememiz mümkündür. Bu çerçevede müslümanlar olarak her birimizin eksik ve kusurlarımızın olduğu bir hakikattir. Dolayısıyla yaşadığımız dönemdeki kadınlar bu profilin neresindedir, şeklindeki bir soruya her birimiz kendi iç dünyamıza dönerek, kendi iç muhasebemizi yaparak cevap bulmalıyız. Şu can alıcı soruyu her birimiz kendimize sormalıyız: Kur’an ve Sünnet hayatımızın neresindedir? Sözlerimizi, davranışlarımızı, ailevi münasebetimizi, insanlarla ve çevreyle ilişkimizi, kısacası hayatımızın tüm alanlarını Kur’an ve Sünnet’in rehberliğinde şekillendirebiliyor muyuz? Her işimizde Rabbimizin rızasını, Resulümüzün (s.a.s) hoşnutluğunu önceleyebiliyor muyuz? Asıl önemli olan budur diye düşünüyorum. Bu anlamda bir öz eleştiriye ihtiyacımız olduğu bir gerçektir.   

Allah Resulü’nün kadınlara karşı tavırlarında en çok dikkatinizi çeken hususlar nelerdir?

Hz. Peygamber’in (s.a.s) eşleri, kız evlat ve torunları, sahabi hanımlar kısacası çevresindeki her yaş ve seviyeden bütün kadınlara son derece müşfik ve nazik davrandığını biliyoruz. Efendimizin bu tavrı aslında onun, Allah’ın en güzel ve şerefli varlık olarak yarattığı insana verdiği değerin bir yansımasıdır.

Allah Resulünün (s.a.s) Hz. Hatice annemizle ilişkileri, birbirlerine muhabbet ve bağlılıkları, Hatice annemizin en zor zamanlarda sevgili eşiyle kenetlenip ona destek çıkması, Efendimizin, ilk göz ağrısı kıymetli eşi, can yoldaşı Hatice’sini kaybettiğinde yaşadığı hüzün ve ömrü boyunca onun dostlarına gösterdiği ilgi ile sergilediği vefası hepimizi derinden etkilemektedir sanırım. Efendimiz, sütannesi Halime, dadısı Ümmü Eymen, yengesi Fatıma, sevgili eşleri, kıymetli kızları, kısacası hayatında yer almış her kadına onların özel ve değerli olduklarını hissettirecek şekilde muamelede bulunmuştur.

Peygamber Efendimiz kadınların kıymetini kristal benzetmesiyle dile getirmiş (Buhârî, Edeb, 90), saliha hanımları dünyanın en değerli hazinesi olarak nitelendirmiştir. (Ebû Dâvûd, Zekât, 32) İnsan olarak neredeyse zerrece değer görmedikleri bir toplum yapısında kadınların, Efendimizden gördükleri ilgi ve desteğin taşıdığı mana daha bir önem arz etmektedir. Siyer ve hadis kaynaklarından Allah Resulünü ilgili ve vefalı bir eş, sevecen ve merhametli bir baba ve dede olarak tanıyor, kadınların eğitimlerine ve güzel bir şekilde yetişmelerine ayrı bir önem verdiğini öğreniyoruz. Resulullah’tan aldıkları destek ve güçle, ilmi çalışmalar, ticari işler, yardımlaşma faaliyetleri gibi hayatın çok çeşitli alanlarında temayüz etmiş sahabi hanımların varlığı dikkat çekmektedir.

Günümüzdeki TV programlarının, dizilerin, sosyal medyanın fert ve aile olarak hayatımızı nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?

Günümüzde her çeşidiyle medya, haber ve bilgi edinme vasıtası olmanın çok ötesinde bir işlev görmekte, toplumun büyük kesiminin bu iletişim kanallarıyla etkin bir ilişkisi bulunmaktadır. Televizyon, cep telefonu, bilgisayar, internet artık hayatın vazgeçilmezleri olmuştur. Zamanın büyük bir kısmı bu araçların karşısında harcanıp tüketilir oldu. Filmler, diziler, kuşak programları yeme içmeden giyim kuşama, düşünce dünyasından ahlaki değerlere kadar bütün bir hayatı yönlendirir hatta yönetir hale geldi.

Medya-kadın ilişkisine baktığımızda, kadının medyada çoğunlukla görsel bir figür olarak temsili söz konusu maalesef. Haber, dizi, reklam ilgili ilgisiz her mecrada kadın görüntüsüne yer verilerek, kadın nesneleştirilmekte, tüketimin bir parçası kılınmaktadır. Oysa insanlık ailesinin saygın ve şerefli bir üyesi olarak kadın bu muameleyi hiçbir biçimde hak etmemektedir. Ayrıca medyada yer verilen kadın imajı özellikle yine kadınları etki alanına almakta, ihtiyaçların giderilmesi için gerekli olan tüketme eylemi bu gayenin ötesine taşınarak, lüks ve israfın, gösteriş ve yarışın bir aracı haline gelmektedir.

Öte yandan gerek medya programlarındaki kadın istismarı gerekse sosyal ağlar aracılığıyla gerçekleşen kişisel paylaşımlarla mahremiyetlerin ifşası yine öncelikle kadını olumsuz etkilemekte, toplumun yapı taşı olan aile de maalesef bundan nasibini almaktadır. Özel hayatın gizliliğini ortadan kaldıran, kişi ve aile mahremiyetini örseleyen, ahlaki çözülmeye götüren bu süreç, kimi zaman yuvaların dağılmasını da beraberinde getirmektedir.

Medyayı, sosyal medyayı bir tarafa bırakmak, hayatın tamamen dışına koymak mümkün olmadığına göre kadını erkeği, genci yaşlısıyla hepimize, bu mecraları mümin şuuru ve ahlakıyla kullanabilmek düşüyor. Film ve dizilerle dayatılan hayat tarzının tamamen sanal olduğunu fark edebilecek bir idrake ihtiyacımız var. Rabbimizin her daim bizi takip etmekte olduğunu, her tuşa dokunuşun, ekran başında geçirilen her dakikanın verilecek bir hesabı bulunduğunu unutmadan, medyanın nesnesi değil, bilinçli bir öznesi olarak rotamızı çizmek durumundayız.

Kadınların eğitimi konusunda dinimizin yaklaşımı nedir, neler söylersiniz bu konuda?

Dinimizin ilme verdiği değeri, Kur’an ve Sünnet’in öğretilerinden biliyoruz. Kur’an-ı Kerim’in “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9) hatırlatması, “Rabbim ilmimi arttır, de” (Tâhâ, 20/114) buyruğuyla dua etmeye çağrısı, Resulullah Efendimizin (s.a.s) “Öğreten, öğrenen, dinleyen ya da ilmi seven/destekleyen ol, beşincisi olma helak olursun!” (Dârimî, Mukaddime, 26) şeklindeki uyarıları bilgi sahibi olmanın önemini ortaya koyduğu kadar, bizleri ilme teşvik manası da taşımaktadır. İnsanın dinî ve dünyevi sorumluluklarını yerine getirebilmesi, bilgi sahibi olmasıyla doğrudan ilişkilidir. Kadın da vahyin ve Sünnet’in öğretilerine muhatap, sorumlu bir varlık olarak başta dinî bilgiler olmak üzere eğitim alma ve kendini geliştirme noktasında azimli olmak durumundadır.

Yüce Rabbimizin bize en güzel örnek olarak takdim ettiği Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.s) az önce de ifade ettiğimiz gibi kadınların eğitimine özel önem vermiş, Mescid-i Nebevi’de sahabi hanımlar için ders günleri tahsis etmiş (Müslim, Birr, 152), bu konuda karşılaşabilecekleri muhalefeti bertaraf etme adına, “Allah’ın kadın kullarının Allah’ın mescitlerine gelmelerine engel olmayın.” (Müslim, Salat, 136) buyurmuştur. Efendimizin teşvikleriyle ezvac-ı tahirât annelerimizin ve hanım sahabilerin ilim öğrenme konusunda son derece iştiyaklı olduklarını görüyoruz. İlgili literatürde gerek hadis rivayeti gerekse fetva verme konusunda temayüz etmiş pek çok sahabi hanımdan bahsedilmektedir. Hz. Âişe validemiz başta olmak üzere Ümmü Seleme, Ümmü Habibe, Hz. Fatıma, Ümmü Şerik, Ümmü’d-Derdâ ve daha nice isimler kendilerinden sonra gelenlere ilim tahsili konusunda öncülük etmişlerdir. Her birini rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.

Günümüzde örgün, yaygın, uzaktan eğitim gibi çeşitli kanallardan öğrenimini sürdürmeye çalışan gençlerin ve hanımların bu gayretlerini, sahâbe ve sonraki dönemlerdeki ilim aşıklarının izini takip olarak değerlendirmek mümkündür. Allah’ın rızasını talep ederek şu veya bu şekilde ilimle meşgul olmak ne kadar önemliyse ondan daha önemli ve kıymetli olan, kendimizi bilebilmek, öğrendiklerimizle amel edebilmek, nihayetinde aslında ne kadar az şey bildiğimizin idraki içinde tevazu ve edebi kuşanabilmektir.

Kadının sosyal hayattaki yeriyle ilgili neler düşünüyorsunuz?

Kadının sosyal hayattaki konumu denince belki ilk akla gelen, ücretli bir işte çalışması ve ekonomik anlamda kazanç elde etmesi olmaktadır. Toplumsal yaşamda kadının yeri ve misyonunu değerlendirirken bir kez daha Kur’an ve Sünnet’in öğretilerine bakmamızda yarar vardır. Kerim Kitabımız bizleri çalışmaya, hayırlı, salih amel işlemeye teşvik etmekte, ayet-i kerimede “İnsan için ancak çalıştığı vardır.  Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir.” (Necm, 53/39-40) buyrulmaktadır. İyi niyet ve güzel düşünceyle çalışıp üretmek, içinde yaşadığımız topluma faydalı bir fert olmak hepimizin görevimizdir.

Asr-ı saadette kadınların sosyal hayatın her alanında yer aldıklarını, bu konuda en büyük teşvik ve desteği Resulullah Efendimiz’den gördüklerini belirtmiştik. O dönemde Medine toplumundan örnek vermek gerekirse öğretmenlik, tabiplik, ebelik, hemşirelik, zanaatkârlık, muhtesiplik gibi meslekleri icra edenlerin yanında sahabi hanımların hayri faaliyetlerde de aktif görev aldıkları bilinmektedir.

Tarihimizde de kadınların iktisadi hayatta yer alarak mülkiyet edindiklerini görmekteyiz. Bu vesile ile derginize ismini veren ve Anadolumuzun ilk kadın teşkilatı olan “Bâciyân-ı Rûm”u anabiliriz. Bu hanımefendiler sadece iktisadi hayatın bir parçası olmakla kalmamış, bu toprakların İslamlaşması sürecinde etkin rol üstlenmişlerdir.

İslam hukukunda kadınların medeni, ticari, siyasi her türlü muameleyi yürütme ehliyetleri bulunmaktadır. Efendimiz “Kadın, toplum içinde eman verme yetkisine sahiptir.” (Tirmizî, Siyer, 26) buyurarak, kadınların siyasi ve hukuki sorumluluk alabileceklerini beyan etmiştir. Özetle söylemek gerekirse kadınlar bilgi, ilgi, yetenek ve liyakatleri çerçevesinde sosyal, kültürel, bilimsel, hayri her çeşit faaliyete katılabilirler. Aslında İslam’ın mahremiyet ve tesettürle ilgili düzenlemelerinin, mümin erkek ve kadınların toplum hayatında beraberce bulunmalarının bir yansıması olduğunu söyleyebiliriz.

Sağlıklı bir evlilik için kadın ve erkeğin sorumlulukları hakkında neler söylersiniz?

Yüce Allah’ın izni ve insanların şahitliğiyle kadın ve erkek arasında gerçekleşen nikâh akdi ve ahdiyle aile birliği kurulmuş, hayat yolculuğunu beraberce sürdürmeye adım atılmış olmaktadır. Kur’an’ın “misâkan galiza” (Nisâ, 4/21) olarak vasfettiği bu sapasağlam ahid ile her iki taraf birbirinin eşi, can yoldaşı, hayat arkadaşı, sırdaşı, haldaşı olmanın sözünü vermiş, Rabbimizi ve melekleri de buna şahit kılmış olmaktadır.

Aile olmak huzura, saadete, berekete atılan adımdır. Fıkhi çerçevede sınırı hak ve sorumluluklarla çizilen bir beraberliğin ötesinde mana ve hikmetler taşımaktadır. Aile, sevginin, merhametin, sabrın, fedakârlığın, diğerkâmlığın, adaletin, faziletin adıdır. Hz. Âdem babamız ve Havva annemizle temeli cennette atılan aile yuvasını, eşler gönül birliği içinde, yeryüzünde bir cennet köşesi ve huzur iklimi kılmanın gayretini gösterecektir. Rabbimiz birbirine eş olmanın ve aile kurmanın taşıdığı anlamı şöyle ifade etmektedir: “Kendileriyle diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun ayetlerindendir. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için ibretler vardır.” (Rûm, 30/21)

Cennete uzanan bu yolculukta eşlere düşen birtakım sorumluluklar ve karşılıklı olarak riayet etmeleri gereken sınırlar bulunmaktadır. Sevgili peygamberimizin ifadesiyle kadının yüklendiği sorumlulukların başında, saliha bir eş olabilmek gelmektedir. Eşinin meşrû isteklerini yerine getiren ve onun gıyabında hem malını hem iffetini muhafaza eden hanımları, Allah Resulü (s.a.s) dünya nimetlerinin en değerlisi ve mutluluğun kaynağı olarak tavsif etmektedir. (İbn Mâce, Nikâh, 5) Erkeklerin de eşlerine nikâh hediyesi olan mehirlerini gönül hoşnutluğuyla vermeleri (Nisâ, 4/4), onlara güzel davranmaları (Nisâ, 4/19), helal yoldan evin geçimini temin etmeleri (Nisâ, 4/34), çeşitli bahanelerle ailelerini ihmal etmemeleri (Ebû Dâvûd, Tatavvu‘, 27) gibi sorumlulukları olduğu hatırlatılmaktadır. Ahlakî değerlerle örülü huzurlu bir aile yuvası için eşlerin, birbirlerinin hak ve sorumluluklarının bilincinde olmaları ve bu konuda dengeyi sağlamaları önem arz etmektedir.

Aile içinde ve toplumda görülen kuşak çatışmasının önüne geçmek için ne gibi önlemler alabiliriz? Ebeveynler olarak başlıca görevlerimiz nelerdir

Tarihin kadim dönemlerinden bu yana yetişkinlerin gençlere bakışının genellikle eleştirel olduğunu, her iki kesimin de birbiri tarafından anlaşılmamaktan şikâyette bulunduklarını söylersek abartı olmaz sanırım. Ancak sosyal, kültürel değişimlerin geçmişe göre çok daha hızlı seyrettiği günümüzde artık sadece nesiller arasında değil, neredeyse birkaç yıl arayla doğan kardeşler arasında bile kuşak çatışmasından söz edilebilir olmuştur. Her insan biraz da çağının, yetiştiği dönemin çocuğudur. Dolayısıyla yaşına, eğitim durumuna, içinde bulunduğu ortama göre kişilerin farklı düşüncelere sahip olması, değişik davranışlar sergilemesi biraz da işin tabiatı gereğidir. Böyle olunca, çatışmayı bizatihi kötü ve korkulacak bir şey olarak görmek ne derece doğrudur?

Kuşaklar arası iletişimi adeta kopma noktasına getiren bir gerilim alanı oluşturmak yerine, farklılıklarımızı her iki taraf için de karşılıklı öğrenme için bir fırsata dönüştürebilmek ne güzel olur. Zira yaş ilerledikçe, insan zamanla tecrübe kazanıp olgunlaştıkça yetişkinlerle aradaki o farkın gitgide kapanmaya, çatışmaların yerini uzlaşıya bırakmaya başladığı da bir gerçektir. Gençlik yıllarımızda anne babasıyla benzer şekilde gerilim, şu veya bu sebeple çatışma yaşamayanımız var mıdır? O yüzden ebeveyn olarak bizlere infiale kapılmadan gençlerimize anlayışla yaklaşmak, ilgi, sevgi, merhamet ve güvene dayalı bir iletişim geliştirmek, onlara her hâlükârda değerli olduklarını hissettirmek kısacası bilgece tavır sergilemek düşüyor sanırım.

Son zamanlarda sosyal medya aracılığıyla ya da dernekler bünyesinde kitap okuma ve tahlil programları yapılmaktadır. Sizce bu okuma gruplarında hangi konular, ne tür kitaplar önceliğimiz olmalıdır?

Okuma hava gibi su gibi bir ihtiyaç ve okumadan geçen gün açıkçası önemli bir kayıptır.  O yüzden gerek bireysel gerek grup olarak okumak bizatihi anlamlı bir etkinliktir. Bununla birlikte konu ve kitap seçiminin kişisel bir nitelik taşıdığı kanaatindeyim. İlgi alanları, ihtiyaç, beğeni gibi etkenler bu tercihte belirleyici olabilir. O açıdan konu ya da kitap önerisinden ziyade belki ilahiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih, edebiyat gibi farklı alanlardan çok yönlü okumalar yapmanın insana, hayata ve olaylara geniş çerçeveden bakabilmemize katkı sunacağını söyleyebilirim.

Tabi ki bir mümin olarak her gün mutlaka Kur’an okumaya, meal ve tefsirlerden yararlanarak okuduklarımızı anlamaya ayrı bir önem vermek, Efendimizin hayatını iyi öğrenmek durumundayız.

“Hayatın Tekrarı Yok” adlı kitabınızı zevkle okuduk. Bu kitap kaç yıllık emekle oluşturuldu? Yazarken hangi duygular sizi yönlendirdi. Dönüşlerin bu kadar güzel olacağını düşünmüş müydünüz, yoksa iyi niyet olunca Rabbim emeklerin karşılığını kat kat veriyor mu ne dersiniz?

“Hayatın Tekrarı Yok” vaizlik yaptığım günlerden bu yana uzun yıllar içinde yaşanmışlıkların, şahit olunanların, hüzünlerin, sevinçlerin bir birikimi sonucu doğdu. Kimi zaman içimizde biriktirip de söylemek istediklerimize kalem yarenlik yaptı. Eserin ön sözünde ifade etmeye çalıştığımız gibi, hayat Yüce Allah’ın insana bahşettiği ve tekrarı olmayan bir nimettir. Hepimize düşen sorumluluk, bu nimetin kıymetini bilerek yaşayabilmektir. Modern zamanların haz ve hız dünyasında insanoğlu var ediliş gayesini unutmakta, anlam kaybı yaşamakta, hedefini ve rotasını yitirmekte, nefsin türlü çeşit tuzaklarına yenik düşmektedir. Böyle bir hengâmede ruh huzur ve sükûnet aramada, Hira’ya çıkarcasına insan, gönlünün tenhalarına çekilme, canda canan ile sohbete dalma ihtiyacı duymaktadır. Eserde yer alan makalelerin büyük ölçüde böyle bir ihtiyaçtan hâsıl olduğunu söyleyebilirim.

Açıkçası bir geri dönüş beklentisi içinde yazılmadı bu kitap. Ancak kıymetli okurlardan, her birini çok özel ve anlamlı bulduğum öyle çok mesaj aldım ki. Elbette bu benim için bir sevinç vesilesi olmuştur. Ben de okurlarımıza sizin aracılığınızla bir kez daha şükranlarımı iletiyor, Yüce Rabbimizden hepimize razı olacağı bir hayat yaşatmasını niyaz ediyorum.

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0